• BIST 8718.11
  • Altın 2246.949
  • Dolar 32.3335
  • Euro 35.1933
  • Lefkoşa 11 °C
  • Mağusa 10 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 10 °C
  • İskele 10 °C
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara 2 °C

BİR YAŞAM SAVAŞININ ÖYKÜSÜ….

Ayşegül Garabli

Tarih 3 Haziran 1996,

6 aylık pramatüre doğan kızım henüz 27 günlük ve Rum tarafındaki Makarios III Hastanesinde çünkü o dönemde Türk tarafındaki hastanelerde pramatüre bebekler için gerekli donanım yok.

Sınır kapıları açık olmadığından  kızımızı görmek  için sadece Dış İşleri Bakanlığının özel izni ile geçebiliyoruz Rum tarafına.

O da ancak haftada iki gün.

3 Haziran günü de kızımıza gitme günümüzdü ama güne büyük bir şokla başlamıştık.

 “Yeşil Hat” olarak adlandırılan ve BM denetiminde bulunan ara bölgeden, Türk mevzilerine kadar ilerleyen ve dur ihtarına uymayan Rum Milli Muhafız Ordusu askeri StelyosPanayi’nin, açılan ateş sonucu öldürülmüştü.

Evet bir Rum fanatiğinin ırkçı bir eylemi bizim için endişeli günlerin başlamasına sebep olmuştu.

Makarios III hastanesinde kızımla beraber bir Türk çocuk daha yatıyordu, Nazım bebek.

Nazım 6 aylık değil de 7 aylık doğmuştu ve Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesine yatırılmıştı.

Hamam böceği ısırması sonucunda beyni mikrop kapmıştı ve Rum tarafına sevk edilmişti.

Bunu Hastanemizi kötülemek ya da Türk tarafındaki hastaneleri küçümsemek için yazmıyorum elbette ama ne yazık ki o günlerde yaşanan bir gerçekti bu.

Nazımın ailesi ile farklı günlerde gidiyorduk hastaneye ve bir birimize çocuklar hakkında bilgi veriyorduk.

Bilgi vermenin de ötesinde aynı kaderi paylaştığımız için kah dertleşiyor kah bir birimize umut veriyorduk.

3 Haziran sabahı da daha ben duyduğum haberin şokunu atlatamamışken aradı Nazım’ın annesi.

Ağlıyor “Ya çocuklarımıza bir şey yaparlarsa” diye feryat ediyordu.

Benim içimde böyle bir korku yoktu ama yine de nedenini tam olarak bilmediğim bir kaygı vardı.

Belki de çocuğumu görmeme izin vermeyeceklerinin kaygısıydı bilmiyorum.

Nazım’ın annesini çocuklarımızın BM aracılığı ile oraya götürüldüğünü falan söyleyerek yatıştırdım ama o gün çocuğuma gidemedim.

Ondan sonraki birkaç gün daha gidemedik çünkü adada tansiyon daha yükselmişti. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de desteklediği, fanatik (faşist) motosikletli bir gurup “sınırı delme”  eylemine kalkışmış, Türk tarafındaki fanatikler de karşılık vermişti.

Yani olay karşılıklı olarak güvenlik güçlerine bırakılmadan tırmandırılmıştı.

Ancak tüm bu gerginliğe rağmen çocuğumu görmek istiyordum ve Hastaneye gitmek için Ledra sınır kapısına gittik. Polis bizi arka tarafa geçirip kendi çağırdığı bir taksiye bindirdi. Taksi her gün gittiğimiz yoldan gitmiyordu. kafamda bin bir düşünce ve içimde büyük bir korku ile gidiyorduk.

Kısa bir süre sonra taksi bir bodrumdaki otoparka girdi. İçimden “bittik” diye geçirirken şoför hastanenin otoparkına geldiğimizi söyledi. Meğerse en kısa yoldan bizi hastaneye ulaştırmış.

Kim bilir o şartlarda belki de o da Türk olduğumuz için bizden korkmuş bir an önce getirmek istemişti.

Yukarıya çıktığımda camdan hemşirelerin ve doktorların çocuklarımıza nasıl bir ilgi ile bakmaya devam ettiklerini görünce içimde taşıdığım kaygıdan utandım.

Kızımın hastaneye getirildiği ilk günleri hatırladım.

İlk günler kızım hiç hareket etmiyor ve hiç tepki vermiyordu.

Ben de hamileliğim boyunca kızıma dinlettiğim müzik kutusunu getirmiştim hastaneye çünkü karnımda hareketsiz olduğu dönemde bu müziğe tepki veriyordu.

Hastanede de müzik kutusu çalmaya başlar başlamaz günlerce tepki vermeyen başlamış sağ omzunu oynatmıştı.

İşte o anda benimle birlikte sevinç göz yaşları döken doktor ve hemşireleri hatırladım.

Bir tarafta sınırı delmek isteyerek belki de bir Türk’ü öldürme eğilimde olan savaş çığırtkanı fanatikler, diğer yanda tek bir Türk’ü yaşatmak için verilensavaş.

Bir tarafta bir okulun duvarına “En iyi Türk ölü Türk’tür” yazan bir faşist, diğer yanda tüm kin ve nefret söylemlerinin kitaplardan çıkarılıp yasaklanmasını isteyen bir Rum öğretmen.

Demem o ki, Rum tarafında da, tıpkı KKTC’de, Türkiye’de, Yunanistan’da, Fransa’da, Almanya’da, Sudi Arabistan’da ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde olduğu gibi fanatikler de var içinde insan sevgisi olan barışçıl insanlar da.

Rumlarda da dünyanın her yerinde olduğu gibi “ipekler de var köpekler de”.

Önemli olan sevgi, saygı, demokrasi ve insan hakları gibi evrensel duygularda birleşebilmek.

Önemli olan barışçıl insanlarla bir araya gelip bir okyanus oluşturarak dünyadaki tüm savaşlara “DUR” diyebilmek.

Çünkü savaşın kazana tarafı yoktur.

Ama barışla dünya kazanır….

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları