• BIST 10045.74
  • Altın 2386.395
  • Dolar 32.3785
  • Euro 34.5298
  • Lefkoşa 20 °C
  • Mağusa 22 °C
  • Girne 23 °C
  • Güzelyurt 18 °C
  • İskele 22 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

Kıbrıs’ta engelli olmak

Bazı kişiler ışıkları ile hayatınızı aydınlatır. Mustafa Çelik işte öyle bir kişiydi. Kıbrıs’ta engellerin kaldırılmasında, engelli bilinci’nin yerleşmesinde öncü bir figür olan, sporcu, yönetici ve ayni zamanda aktivist Mustafa Çelik’e özlem her geçen gü
Kıbrıs’ta engelli olmak

Özürlüleri daha yakından tanımak için K.T Ortopedik Özürlüler Derneği Başkanı, Mustafa Çelikle bir araya geldik. Mustafa’nın arabası durdu ve arka koltukta duran, parçalara ayrılmış tekerlekli sandalyesinin parçalarını teker teker birleştirdi. Kimseden destek almadan arabasının koltuğundan tekerlekli sandalyesine atladı ve ilerledi. Bu yaptıkları aslında onun gerçekte yaptıkları yanında hiçti.

O sporda başarıları olan, engelsiz bir çocuk olarak doğup bir kaza sonrasında tüm yaşamı değişen, tekerlekli sandalyeye mahkûm olan bir Kıbrıslı Türk. O bugün azmi ve başarısıyla herkese örnek olabilecek bir vatandaş. Mustafa Çelik samimice sorularımızı yanıtladı.

OSHAN SABIRLI – Özel Röportaj

Temmuz / 2009

Oshan SABIRLI (OS): Özürlülere toplum hep acıyarak bakmıştır, peki özürlüler acınacak konumda mı?

Mustafa Çelik (MÇ): Toplumun özürlüye bakışı geçmiş yıllara oranla çok değişti. Geçtiğimiz yıllardaki özürlüye acıyarak bakış o dönemdeki kurulan derneklerin yaptığı yanlışlardan kaynaklanan şeylerdi. Özrü onlarda acınacak bir şey biliyorlardı. 90’lı yıllarda bizlerin özürlü camiasına girmesiyle özürlü camiasında ilklerin altına imza atmamızla özürlüye bakış açımız biraz daha değişti. Özellikle medyanın daha yakın takibe aldığı özürlü ve özürlünün yaşamı aslında özürlünün acınacak değil birçok alanda taktir edilecek bir yaşam sürmekte olduğunu kamuoyuna da açıkça gösterdi. Bunların en basit örneklerinden bir tanesi, özellikle 89-90 yılları arasında örgütlemeye çalıştığımız engelli sporlarıydı. Özürlülere ait bu sporların, birden bire ortaya çıkması bir anda özürlülerin kilometrelerce maratonlara katılması, bunu sebatlı bir şekilde, özellikle tekerlekli sandalye sporundan takımlaşmaya, takımlaşmadan kulüpleşmeye, klüpleşmeden federasyonlaşmaya hatta ülkede yıllardır var olan spor dallarının başaramadığı, yurt dışına açılmayı bir anda başarmalarıyla acınacak konumdan taktir edilecek konuma getirmeyi başarmışlardır.

Özürlü sporları özürlü insanların hep vitrini olmuştur. Onların başarıyla kucaklaşabileceklerini göz önüne sermiştir.

OS: Bir ortopedik özürlü olarak yaşam koşulların nasıl?

MÇ: Ben her şeyden önce, şunu ortaya koymak istiyorum. Eğer kişi toplumun içinde olmak isterse, bunu hiçbir güç engelleyemez. Ben 1982’de başarılı bir sporcuyken, milli takımda yarışan ve 3 bin metre birincilikleri olan bir atletken, Vadili Spor Kulübü genç takımında spor yapan bir sporcuyken, bir anda, bir kazayla tekerlekli sandalyeye mahkum oldum. İngiltere’de tedavim gerçekleştikten sonra Kıbrıs’a döndüm. Önümde o kadar çok engel vardı ki, insanlar benim evime kapanıp, yaşamımı bir oda, bir ev içerisinde gerçekleştireceğimi sandılar. Ben tam tersini yaptım ve kendimi tam olayların merkezinde tuttum. Ülkemin her alanında olmak için mücadele ettim, kavga verdim. Çıkamadığım basamakları farklı şekilde çıkarak, inemediğim basamakları tekerlekli sandalyemin iki tekerleği arasında, sandalyeyi kaldırarak inmeye çalıştım. İnsanların hayret bakışları içerisinde, dikkat çekmeye çalıştım. Gittiğim her yerde, insanları kabul eden insanları da içine alan bir düzenleme yoksa protesto ederek, bunu sürekli söyleyerek, sürekli dile getirerek birçok yerde de değişmesini sağladığıma inanıyorum.

Özellikle iş alanına girdikten sonra çalıştığım her bölgedeki tüm lokantaların rampa koyduğunu söyleyebilirim. Bunun nedeni ise, ısrarla, o basamaklara rağmen, restoranlarda yemek yemeyi bir adet haline getirerek, o restoran sahiplerini en sonunda utandırarak “artık bir şeyler yapın” yaklaşımlarıyla değiştirdik.

Kimlerden katkı gördünüz?

Şu anda saymaya saysam sayısı gerçekten çok, o kadar çok restoranı değiştirdik ki. Otelleri bile değiştirdik. 1994 yılından itibaren başlattığımız tekerlekli sandalye turnuvaları, her yıl 8-9 takımın katıldığı bir turnuvaydı bu. 10 takımlık yapıyorduk, 9 takım ise yurtdışından geliyordu. Her takımda 10-15 özürlünün olduğu bir grup, toplam 100-150 özürlüyü barındıracak bir hotel için büyük bir kazanç. Özürlüler giremiyorsa orada kalma olanağımız yoktu. Önce Saray otel’i değiştirdik. Sonra Oscar’ı düzelttik, Jasmine Court ve bu giderek her yıl farklı bir otelde rampaların yapılmasını, tuvaletlerin düzenlenmesi, özürlüler için odaların organize edilmesini sağladık. Yemek yediğimiz alanlarda ki tek otellerde kalmadık. Dışarılara çıkarak 100-150 kişilik ekiplerle restoranlara lokantalara giderek onları bu konuda teşvik ettik. Bunun böyle de olması lazım.

OS: Yani, hak verilmez, alınır mı dediniz?

M.Ç: Yalnız o değil, çünkü özürlüler acınacak kişiler değil. Özürlüler fırsatları iyi değerlendirebilen, fırsat tanındığında başarıya ulaşmak için elinden geleni yapabilen güçte insanlar. Ekonomik kazanımları ile bu ülkenin ekonomik alanlarına yansıyan insanları. Bugün bir özürlü ev istemiyor mu ? istiyor. Evininin içinde eşyaya ihtiyacı yok mu ? Bugün bir mobilya mağazasına gidip mobilya seçemiyorsa o mobilya mağazası bunu düzeltmek zorunda. Sevgili dostum Halil Depreli’yi buradan selamla anıyorum. Benim en iyi müşterilerim özürlülerdir diyerek ilk rampayı, Halil Depreli yaptı. Bu bizim için çok güzel bir gelişmedir. Ben yaklaşık 15 yıl boyunca, Kooperatif Merkez Bankası’nın pazarlama bölümünde genel satış koordinatörlüğü yaptım. Bu süre içerisinde tüm pazarlamadan sorumlu olduğum için, tüm marketleri ziyaret eden bir yapıdaydım. O markete giremediğim zaman bu bir protesto sebebiydi.

GİRİŞİMLER SONUÇ VERDİ

Rahmetle anıyorum, sevgili dostum Mehmet Reis giriş rampası yapmıştı, ama marketin içerisi dardı. Geçip dolaşamıyordum. Ben her girdiğimde o dostluktan yararlanarak bağıra bağıra, “bu nasıl bir market, özürlülerin alışveriş yapma hakkı yok mu?” diyordum. Hemen, Mehmet Reis gelip “3 kişi vereyim, sana yardımcı olsunlar” diyordu. “Teşekkür ederim. Ben alışveriş zevkimi kendim yaşamak istiyorum” diyordum. Allah rahmet eylesin sırf bu yüzden, Mehmet proje değiştirdi. Yepyeni bir projeyle marketini genişletti, bütün raflar arasında özürlülerin rahatça dolaşmasını sağlayacak imkânlar sağladı.

ÖZÜRLÜLERİ YANLIŞ TANITTILAR

OS: Bedensel özrü olmayanlar özürlülerden neden hep çekindi veya korktu ? Hata nerdeydi?

MÇ: Hata sizde değil. Bunun nedeni geçmişten gelen özürlülerin veya özürlü örgütlerin, kendini bilmezlerin özürlüleri ve özrü kullanmasından kaynaklanıyor. Özrü kullanarak veya kendini acındırarak zümre olarak toplumda rahat toplumun beslediği bir konumdaki insanların getirdiği bir alışkanlık. Tabiî ki toplum da bundan korkuyor. Özellikle içinde bulunduğumuz birkaç yıldır, birçok sivil toplum örgütü de türedi. Bundan çok büyük rahatsızlıklar duyuyoruz. Biz özürlünün onuruyla, yetenekleriyle, becerileriyle, kapasitesiyle kendini topluma kabul ettirebilmesi için çalışıyoruz. Bunu da çok kolay başardığımızı sanıyorum. Tek engelimiz mimari sorunlardır. Ulaşım, dolaşım sorunları çözüldükten sonra ülkede bana göre özürlülük bir engel olmaktan çıkacaktır. Çünkü özürlülük topluma sunulan her türlü fırsatı yakalama şansına sahip olacaktır. Oysa bugün bu yok. İlkokuldan üniversiteye kadar okullarımız basamak yığını. Hizmet aldığımız makamlar, bakanlıklardan tutunda onlara bağlı dairelere, özel sektörün hizmet sunduğu alanlara kadar mimari engelli. Bunlar aşılmadığı sürece özürlünün kendini topluma kabul ettirmesi, çok güçlü bir ruha inatçı bir ruha sahip olması gerekir.

OS: Özürlülerin aileleri ile de savaştığını biliyoruz. Ailelerin durumu nedir ?

M.Ç: Aile çok önemli bir kavram. Özellikle özürlü kişinin yaşama kazandırılması mücadelesinde ailenin olmaması mümkün değildir. Aile o programa, o çalışmaya uyum sağlamazsa çok büyük sıkıntılar yaşanır. Aile çocuklarına çok basit tepkiler gösterebiliyor. Kimi aile öyle bir kol kanat gerer ki, anaç tavuğun yavrularını kanatlarının arasına alıp bırakmaması gibi, çocuğunu koruduğunu düşünür. Ama onu savunmasız bırakır, savunmasızlığa alıştırır. “Yarın hayatta ne yapacak” diye hiç düşünmez. Kimi aile ise, çocuğunu tamamen dışlar, Allahın verdiği bir cezaymış gibi yaklaşır. Ancak, ailenin öncelikle o çocuğa veya o aile bireyine diğer aile bireylerinden en küçük fark göstermeden yaklaşması gerekiyor.

OS: Özürlü sorunlarını en katı şekilde yaşadın ve ailelerin önemi ortada. Aileler çocuğa nasıl davranmalı?

MÇ: “Bir kişiye 40 defa zavallı dersen o zavallı olur. Bir kişiye 40 kez sen yetersizsin, sen yapamazsın bun, dur çocuğum düşersin, dur çocuğum, aman geri kal” dersen o çocuk kendini yetersiz görür. O çocuğu desteklersen, onun heveslendirilmesi veya bir şeylere yönlendirilmesi çok önemlidir. Bir bardak suyu çocuğa her seferinde siz getirirseniz, bu onda alışkanlık haline gelir ve o suyu her zaman sizden bekler. İlerleyen yaş içerisinde korumacılığı kaybedecektir. Aile bireyleri gittikten sonra bu çocuk toplumun korumacılığına kalacaktır. Ayni şeye ulaşabilmesi mümkün olamayacaktır. Ailelerin özürlü çocuğuna da, özürsüz çocuklarına davrandıkları gibi eşit mesafede durması, ona da ayni toleransla yaklaşması gerekir.

Yaşama kazandırdığıma inandırdığım çok sevdiğim dostlarım var. Bugün bağımsız kıldığıma inandığım birçok dostum var. Özellikle tekerlekli sandalye basketbolu ile tanıştırdıktan, yurtdışlarına gitmelerini sağladıktan sonra hayatları değişenler var. Onların tek başına yurtdışına gitmeleri için aileleriyle çok savaştım. Benim çocuğum yapamaz, kalamaz diyen aileler vardı. Bağımsız olabilmesi için bir araç bir araba alabilmesi için çok mücadele verdim. Hatta çok iyi hatırlıyorum, çok sevdiğim, bugün anne dediğim baba dediğim aile bireylerinden çok sevdiğim bir evladı anne “kesinlikle mümkün değil, benim çocuğum senin gibi değil. Allah korusun başına bir şey gelir, ölür” demişti. Bende ona “belki çocuğun bu arabayı alacak, yarın yola çıkacak ve kaza yapıp ölecek. Bırak öldün, ancak mutlu ölsün” dedim.

Bizi kısılamayın, bizde kendi kanatlarımızda uçmayı biliyoruz. Kendi gücümüzle yaşama tutunmayı biliyoruz. Bizi engellerseniz, kendi gücümüzle yaşama tutunma becerebilmemiz mümkün değil. Dolayısıyla ailelere tavsiyem;

Bırakın çocuklarınız, kendi yetenek ve becerileriyle yaşama tutunabilmeyi öğrensin. Onları kısıtlamayın, destekleyin, eğitimlerini destekleyin, rehabilitasyonlarını destekleyin. O alanlarda yardımcı olmaya çalışın. Ancak, hayata kendi güçleri ve kararlılıklarıyla tutunmaları gerektiğini onlara öğretin. Önce sizin özürle barışmanız lazım, sonrada çocuğunuzun özrüyle barışık bir yaşama adapte olma gerekliliğini ona da empoze etmeniz lazım. Gerisi kolay.

OS: Ortopedik özürlüler başka ne gibi sorunlarla boğuşuyor?

MÇ: Park yerleri başlı başına bir sorun. Gidin Metropol süpermarketin önüne. İşletme çok güzel, iki tane özürlü park yeri yapılmış. Kocaman tabelalarda tekerlekli sandalye işaretleri var. Bir tek gün bile, ben orayı boş bulupta park edemedim. Özürlü park yeri binaya en yakın yere yapılıyor. Nedense herkes orayı tercih ediyor. Belki kısmet olur ve büyük marketler arabayla girişi olan marketler kurarlar ki insanlarımız arabalarından inmeden, direk marketin içine girerler. Sapasağlam insan, 10 metre yürüyerek gitse ne olacak? Ama özürlü bir insan düşünün, güçlükle yürüyebilir. Onun için 10 metrelik bir mesafe çok önemlidir. Büyük stadyumlarda da spor karşılaşmaları olduğu zaman özürlülere ayrılmış bir park yeri hiçbir zaman boş değil. Ben karşılaşmaları seyretmeye gittiğim zaman, hiçbir şekilde bu park yerlerini boş görmedim. Bir şeyin doğru kullanılması çok önemlidir. Eğer bit kaldırımın seviyesi indirilmişse, insanlar rahat edebilsin, özürlüsü yaşlısı, çocuk arabalı annesi de kolayca dolaşabilsin diyedir. Oysa biz oraya gidip araçlarımızı park edersek bu tamamen ters olur. Bir marketin girişine en yakın yere bir özürlü levhası konulmuşsa yürümek zorunda olan bir insan gelsin marketten yararlansın diyedir. Oraya park ederseniz onu dışlarsınız. Bir devlet dairesinde bir rampa varsa, o rampanın önünü tıkarsanız özürlü kendi işini kendi görebilsin diye yapılan o düzenleme bir işe yaramaz. Özürlüyü yine toplumun dışına itersiniz. Özürlü veya özürsüz herkes bu toplumun nimetinden de, külfetinden de eşit şekilde yararlanma şansına sahiptir. Biz ülkenin özürlüler için cennet olmasını istemiyoruz. Ülkenin ateşine de serinine de dokunabilelim. Biz istiyoruz ki ülkemizin güzelliklerini de yaşayalım, zorluklarını da paylaşalım. Biz üretmekten korkan insanlar değiliz. Biz görev insanıyız. Özürlü olmak bizi toplumun yükleyeceği görevlerden uzaklaştırmaz. Bu ülkeyi sevmenin ne olduğunu bizler tekerlekli sandalye üzerinde sözle değil, icraatla göstermiş insanlarız.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler