• BIST 8718.11
  • Altın 2247.714
  • Dolar 32.332
  • Euro 35.1694
  • Lefkoşa 11 °C
  • Mağusa 10 °C
  • Girne 14 °C
  • Güzelyurt 10 °C
  • İskele 10 °C
  • İstanbul 9 °C
  • Ankara 2 °C

Güle Güle Temmuz…

Hatice İNTAÇ

Aşırı sıcaklar mı, Temmuz ayının hatırlattıkları mı, geçen 43 yıla ve sayısız Temmuza rağmen adada ayni teranelerin devamından doğan bıkkınlık mı, Crant Montana müzakerelerinin hepten tükettiği umutlar mı? Elbette ki hepsi de Temmuz ayını sevmememin nedeni olsa gerek. Bu günlerde nedense ne 15 Temmuz Yunan cuntasının marifetlerini ne 20 Temmuzun barış hareketini ne de Türkiye’deki darbe girişimini yazmak da dinlemek de gelmiyor içimden. Ne adada, ne Türkiye’de ne de dünyada var olan ve gün geçtikçe daha çok gelişen çirkinlikleri; her Allahın günü televizyon ekranlarında görüntülenen vahşet sahnelerini, insanların acımasızca öldürülüşünü ve geride kalanlarının perişanlığını, yıkılan hayatlarını görmeye ve dinlemeye tahammül edemiyorum. Hele Türkün Türk’e zalimliğini dile getirecek cümleler kurmayı ar sayıyor, vicdanıma kabul ettirmekte zorlanıyorum.

 Temmuz ayları bana, kendi coğrafyamızda yıllardan beri yaşanan olumsuzlukları, savaşları, göçleri de hatırlatıyor. O zor yılları tekrar tekrar yaşatıyor. Bu ay,  kendi içinde yaşanan olumsuzluklarıhatırlatmakla kalmıyor; 1963 ten 1974 e kadar süren o zor zamanları da dayatıyor düşüncelerime.Çocukluğumuzu, gençlik yıllarımızı savaşlarla, çözümsüzlüklerle, iç hesaplaşmalarla geçirdiğimiz o yılları…  1974 teki Barış harekâtı ile o günlerin artık geride kaldığını düşündük bir zaman. Sevindik, umutlandık, geleceğe dair güzel hayaller kurduk ama 43 yıla rağmen hiçbir yere, hiçbir çözüme ulaşamadıktan sonra da yelkenlerimizi iyice suya indirdik.

 

Bizim neslimizin hayatının bir özetini yaptığımda aklıma hep çocukluğumdaki tedhiş olayları, sokak çarpışmaları, kıyıda köşede öldürülenler, sokağa çıkma yasakları gelir. Daha sonra 1963 olaylarında evlerimizi bir daha dönmemek üzere terk ederek Türk tarafına göç edişimiz ve bir odacıkta, silâh sesleri ve barut kokuları arasında geçen mahrumiyet yıllarımız gelir. Daha sonrası mı? On bir sene dar bir alanda, tek göz odalı bir evde geçen hayatımız, derme çatma odalarda ve barakalarda geçen öğrencilik yıllarımız canlanır gözümde. Sonra 1974 Barış harekâtı!…Doğduğumuz topraklardan bir daha dönememek üzere ayrıldığımız tarihin başlangıcı.. Çok sevinmiştik o zamanlar. Her şey güzel olacak sanmıştık. Ama olmadı. Aradan geçen 43 seneye rağmen olmadı. Adanın kuzeyinde, dünyanın tanımak istemediği bir bölgede çok şeyden mahrum edilerek mahsur kaldık.Ömrümüzü boş hayallerle tükettikten sonra yeni umutlara kapılmanın da saçmalığını anladık sonunda.

Mahrumiyetlerimiz, mağduriyetlerimiz bunlarla da sınırlı kalmadı. Kendi sınırlarımız içinde de huzur bulamadık. Temsiliyet gücü ve yetkisi verdiklerimiz de maalesef bizi hayal sukutuna uğrattılar her zaman. İktidar koltuğuna oturana kadar idealist geçinen bu muteberler o koltuğu elde ettikten sonra bir daha kalkmamak için adam kayırmaktan,  adanın kaynaklarını hakkı olanlara değil de kendilerine kişisel çıkar sağlayacak olanlara peşkeş çekmekten, oy toplamak için önlerine geleni vatandaş yapmaktan başka bir şey yapmadılar. Adanın gerçek sahiplerinin huzuru ve refahı için laf ebeliğinden ve yalan vaadlerden başka bir şey yapmadılar.

Yönetim ve denetim zafiyeti içinde bulunan ada kim kime dumduma cumhuriyetine döndü zamanla. Halkın malı olan denizler, sahiller rüşvetle özel şahıslara verilmiş ve halka yasaklanmışsa, içme suyu yerine borulardan çamurlu su akıyorsa, otellerin ve gemilerin atıkları denize boşaltılıyor, çöpler olmadık yerlere boşaltılıp hastalıklara neden oluyorsa, hastaneler tam bir çıkmaza girmişse ve insan sağlığı hiçe sayılmışsa,   Uyuşturucu mafyası elini kolunu sallayarak etrafta dolaşıyorsa bu memlekette yönetim ve denetimden bahsetmek mümkün müdür?..

Ada doğasıyla çoğu yurt dışına kaçırılmış olsa da çeşitli medeniyetlerden kalan tarihi ve kültürel mirasıyla bir turizm beldesi. Diyorlar ki bu sezonda başta Antalya olmak üzere Türkiye’den,diğer dış ülkelerden KKTC ne turist akını olacakmış. Gelen turistin hayal ettiğini bulup bulmayacağını;  gördükleri, yaşadıkları karşısında ne düşüneceğini ve nasıl izlenimlerle memleketine döneceğini doğrusu merak ediyorum.Yerli halk olarak biz bu mevsimde kirletilmiş olan denizlere girmekten, gelişigüzel yerlere yığılmış çöp kokusundan ve türeyen haşarattan kaçınıyorsak, hele hele diskoteklerden bangır bangır gelen ve sabaha kadar süren seslerle yaz boyu uykudan mahrum ediliyorsak gelen turist buna nasıl dayanacak? Onların kulaklarına turizm şirketleri bu sesleri duymamaları için özel bir cihaz mı takacak?

KKTC de,  başta Girne olmak üzere turizm bölgelerindebulunan diskotekler ve eğlence yerleri haftanın en az dört gecesinde sabahın erken saatlerine kadar en üst perdeden yayılan müzikleri ile bu bölgelerde yaşayanlara illallah çektirmiştir. O kadar ki bir kısım insan evini satıp adayı terk etmek zorunda kalırken bir kısmı da yaz mevsiminde bu bölgelerden kaçmak zorunda bırakılmıştır. Oysa adada güya bir de çevre bakanlığı ve ona bağlı daireleri vardır. Yıllardır bu ses kirliliği konusunda vatandaşın yaptığı yazılı sözlü şikâyetlere kulaklarını tıkayan, hiçbir önlem almayan bir Çevre Bakanlığı!… Turistler koşa koşa gelsin adaya. Onların büyük bir bölümü zaten günlerini, gecelerini kumarhanelerde geçiriyorlar. Adanın gerçek sahipleri de bu huzursuzluklardan dolayı kaçıp gitsinler. Yıllardır bu hep böyle olmadı mı zaten… İstenen de bu mudur diye düşünmeden edemiyor insan.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları