• BIST 8779.01
  • Altın 2238.031
  • Dolar 32.3361
  • Euro 35.1031
  • Lefkoşa 17 °C
  • Mağusa 18 °C
  • Girne 18 °C
  • Güzelyurt 16 °C
  • İskele 18 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 6 °C

BİR ŞARKIYLA GEÇMİŞE UZANMAK…

Hatice İNTAÇ

Yine hazan mevsimi geldi

Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek

Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde

Hicranını yalnız başına çekecek.

Geleceksin belki de

O zaman

Ne o yapraklar, ne o rüzgâr

Ne de ben olacağım…. ”       (*)

 

Köpek havlamalarıyla gece boyu bölünen uykum sabahın alacakaranlığında son buldu. Oldum olası uyandıktan sonra yatakta dönüp durmayı hiç sevmem. Bu yüzden kapıyı, pencereyi  ardına kadar açtım. Etraf karanlık. Gökyüzünde hâlâ ayın silüeti ve solgun yıldızlar var. Dışarıdan gelen rüzgârın sesi Sonbaharın geldiğini müjdeliyor. Müjdeliyor diyorum çünkü sonbahar benim en sevdiğim mevsim. Uzun süren kavurucu  yazdan sonra bu yıl daha da sabırsızlıkla bekledim onu..

Sabahın bu saatinde radyo kanallarının birinde yakaladım çok sevdiğim şarkıyı..Bir nefes gibi  çektim içime ve kalbimin derinliklerine yolladım her sözünü, her nağmesini…Hüzünlü bir şarkı bu!.. Eskiden beri çok severek dinlediğim ve belki de hiç ilgisi yokken kaybettiğim sevdiklerimi, özellikle de annemi hatırlayıp duygulandığım; her dinlediğimde gözyaşlarıma söz geçiremediğim bir şarkı bu...

 Annem!..  Fedakâr, cefakâr annem!. Bugün yine sana uyandım… Seninle eski günlere daldım, Uzaklarda; şimdi sadece anılarda kalan o yerde –Baf’ kasabasında– adım adım seninle dolaştım. Bugün dört mevsimi seninle yeniden yaşadım. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği o mekânlara anlatılmaz bir özlem duydum... Oysa o yılların çoğu savaş zamanlarıydı. Ülkü Yurdu Mahallesindeki evimizden ayrılmış; göçmen olmuştuk. Tek odalı bir evde kalabalık bir aile olarak barınmak zorundaydık. Toplum olarak mahrumiyet ve sıkıntı içindeydik.  Yiyecek ve su kıtlığı çekiyorduk belki ama ailemiz tamdı o zamanlar. Henüz eksilmemiştik. Yaşadığımız birçok olumsuzluk vardı. Buna rağmen bizi ayakta tutan tek şey kader birliği ve dayanışmanın getirdiği yakınlık ve güven duygusuydu. Önceden tanımadığımız insanlarla paylaşacak; yaşama sevincimizi, umudumuzu ayakta tutacak o kadar çok şeyimiz vardı ki.. Örneğin insanların karamsarlığını biraz olsun gidermek için bir sinema yapılmıştı. Yapılmıştı derken bir binadan bahsetmiyorum. Göçmen olarak kaldığımız okul binasına, tam da bizim odanın dış duvarına bir sinema perdesi asılmış; okul bahçesine de sandalyeler yerleştirilmişti. Okulda barınan bizler üst üste ayni filmleri izlemek zorunda kalsak bundan rahatsızlık duymuyorduk. Çünkü başka olanak yoktu;  öyle olmak zorundaydı. O dar ve  kapalı alanda yaşayanların morale de ihtiyacı vardı. Empati yapmayı belki de o zamanlarda öğrendik. Bu paylaşımlar ve fedakârlıklar sebebiyledir ki sonradan adanın, hatta dünyanın her yerine dağılmış olsalar da Baflılarda o dayanışma ruhu baki kaldı. Tabbi ki her insan için doğup büyüdüğü yer özeldir, değerlidir. Hele ki o yere dönmesi artık mümkün değilse.. Bu yüzden ben de Baflı olmayı her zaman bir ayrıcalık sayıyor ve Baflılığımla  gurur duyuyorum.  

                                                               ******

Bir şarkıyla başlayan bu günkü yazı serüvenim ta nerelere kadar gitti;  nereleri, kimleri ve neleri hatırlattı…Bu gün ulaştığımız iç karartan memleket meselelerine sinir olmaktan çok daha iyidir bir şarkıyla duygulanmak ve insan olduğunu hatırlamak… Hele çevremizde, hayatımızda çıkarından başka bir şey düşünmeyen, insani değerlerini yitirmiş duygusuzlar varken!..

Duygu ve empatiden yoksun olanların sayesinde maalesef genelde mutsuz bir toplum olduk. Nasıl olmayalım ki? Bir yanda yıllardır süregelen ve bir türlü çözülemeyen Kıbrıs sorunu; diğer yanda belli kesimler dışında yaşam şartlarından memnun olmayan, ekonomik zorluklarla boğuşan halk!. Devletin Kıbrıs meselesini çözmekten daha önemli olan iç sorunlarımızın ardı arkası kesilmezken; grevler üst üste gelirken ve sözüm ona “dörtlü koalisyon hükümeti” sorunlara çözüm bulmaktan acizken  bu adada mutlu olmak mümkün mü? Gerek kamu gerekse özel sektör hep ekonomik krizde. Marketler her gün yeni etiketlerle fiyat değiştirirken ve maaşlar yıllardır yerinde sayarken, kalabalık aileler her gün mutfak giderlerini bile kısmak zorunda kalırken mutlu olmanın imkânı var mı? Bu sorunları çözmek, halkı rahatlatmak devletin görevi değil midir? Ama nerde?.. Onlar kulaklarını tıkamışlar, halk onların umurunda bile değil. İnsanlar kendi yağlarında kavrulmaya çalışırken onlar çıkarlarını, koltuklarını korumak peşinde. Seçim zamanlarında güya halka iniyorlar, 0nların şikâyetlerini, sorunlarını dinliyorlar, sözler veriyorlar, bol keseden vaadlerde bulunuyorlar; koltuklarına yayılınca her şeyi unutup keyiflerine bakıyorlar. Kısacası devlet halk için çalışmalıyken bizde tam tersi halk devlet için sürünüyor.

Aramızda bir de rüzgâr gülleri (!..) vardır ki; memlekette o kadar sorun varken onların tek misyonu ortalığı velveleye vermek, kaos yaratmaktır. Mecaz anlamda rüzgâr gülü,  çıkarı, menfaati nerdeyse, kimdeyse o tarafa meyleden demektir. Her toplumda olduğu gibi bizde de bunlardan çokça var. Onlar barış, özgürlük, dünyalı, bütün ırklar kardeştir sloganlarıyla kendi soydaşlarınınkinden çok rum komşularının haklılığını savunacak kadar ileri gidebiliyorlar. Bunca sorunun arasında hani derler ya; tavuk ayağı gibi ortalığı karıştıran parazitler gibidirler. Başkalarının güdümünde olmayı ve onların ağzı ile konuşmayı benimseyecek kadar onurdan yoksun ve esasen kendi hayatlarını bile düzene sokamamış olan bu şahıslar, başkalarına yol göstermeye kalkacak kadar da ukala ve kendini bilmezdirler. Külhanbeyvari tavırları ile gıcık kaptıran, küfrü bol cümlelerle edebiyata leke düşüren; dün savunduklarına bugün karşı çıkan; iki gün önce peşinden koştuklarını bugün yerden yere vuran,  başkalarını ganimetçi, yiyici diye damgalayan bu tipler, ağacın arkasına saklanıp kocaman gövdesini saklayabildiğini sanan fil gibi kendilerinin kimlerden, nelerden etkilendiğinin ve beslendiğinin bilinmediğini sanacak kadar da aptal olduklarını keşke bilebilseler…

 

(*) Şekip Ayhan Özışık

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları