• BIST 10146.21
  • Altın 2412.296
  • Dolar 32.3677
  • Euro 34.7308
  • Lefkoşa 23 °C
  • Mağusa 24 °C
  • Girne 23 °C
  • Güzelyurt 23 °C
  • İskele 24 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 13 °C

‘Her siyasi parti kendi yalanını yutarken ölür’

‘Her siyasi parti kendi yalanını yutarken ölür’

Geçtiğimiz Cumartesi günü Ali Nesim hocayı  sonsuz yolculuğuna uğurladık. İnsan nedense yaşarken kolayca unutabiliyor  ölümü, yok sayabiliyor  ve ne zaman bir sevdiğini kaybetse sanki ilk kez o an haberi olmuşcasına, çocuksu bir  şaşkınlık içinde ölümle yüzleşip, hayatla bir kez daha hesaplaşmaya girişiyor... Ölüm çağırınca,  ‘biraz daha bekle, şimdi değil’ demek ,  ölümün davetine icabet etmemek kimin haddine! Ali hoca da çok zamansız olmasına rağmen, öğrencilerini,  ailesini, yazacağı yığınla anıyı, araştırmayı, zeytinliği, dostlarını bıraktı ve gitti...Birkaç aydır en son gerçekleştirdiğimiz 7. İz Bırakmış Kıbrıslı Türkler Sempoyumu’nun ses kayıtları üzerinde çalışıyorum ve her gün sesini duyuyorum Ali hocanın. Çünkü yalnız kendi sunumunda değil, diğer katılımcıların sunumlarına da katkıları var;  yaptıklarıyla, yaşantılarıyla Kıbrıs Türk halkının sosyal tarihinde yerlerini alan değerli şahsiyetler için söylediklerini, paylaştığı anıları, tecrübelerini dün ve önceki gün nasıl dinleyip not etmişsem, bugün de devam edeceğim. Ne garip değil mi bir ‘ölü’ yü dinlemek!

‘ ölüm’ ne soğuk, ne yakışıksız, ne anlamsız kalıyor dipdiri, heyecanlı, inançlı bir sesin karşısında!  Nedir gerçekten ölüm,  bilmek ister insan! İnsan herşeyi bilmek ister; bildiği, bulduğu, keşfettiği herşey içinde kendini, en doğru ve  kalıcı biçimde hayata konumlandırabilmek için ister bunu . Bilmek  süreci, hayatıdır  insanın çünkü bu sürece dahil olan herşey,  herkes ve  biriktirdiği deneyimleri uzuvları gibidir; Onu oluşturandır.. Bir hayatın değerli olabilmesi için uzun olması gerekmiyor.  Bazen düşünür insan, kendini kuşatan  aşamadığı engelleri,  yapmak isteyip de yapamadıklarını ve istediği  hayatı yaşayamadıkça kendinden uzak düşmelerini... İş böyle olunca ölüm daha ürkütücü oluyor  sanki. Doğumla ölüm arasında insan,  hayata karşı ne kadar cesur  olabilirse, o kadar ölümü takmadan yaşar, hiç ölmeyecekmiş gibi ve ölümün karşında puan kazanır ve hatta kimi zaman yener  de ölümü.

 

Leonardo da Vinci, ‘İyi geçen bir gün nasıl mutlu bir uyku getirirse, iyi geçen bir ömür de mutlu bir ölüm getirir.’ Diyerek, ölümün gerçekliğini, doğallığını, ölümün soğuk yüzünü ısıtarak dostça bir yaklaşımla anlatıyor. Ölümden korkmayı değil ona hazır olmayı, ve esas hakkının verilmesi gereken şeyin hayat olduğunu vurguluyor.

Sokrat ‘e, Otuz Zalimler ‘seni ölüme mahkum ettiler,’ demişler. O da, ‘Doğa da onları!’ demiş. ‘Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacak. Öyle ise, yüz yıl daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz yıl önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik; bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik’ diye de devam etmiş. Bütün düşünürler ölüm ve hayat üstüne düşündüler ömürleri boyunca. farklı açılardan bakarak pek çok söz söylediler.

Heraklitos ‘ Her an bir şeyin ölümü ya da doğumu,evreni var eder ve güçlü kılar.’ diyor mesela. Yalnız insanlar değil, ağçlar da ölüyor, hayvanlar da ölüyor, yıldızlar da ölüyor ve hepsi de doğuyorlar da öte yandan. Sonsuz evrende zamanın bir yerinde dünyaya gelmiş olmanın hakkını sevgiyle, inançla, emekle, iyiden, güzelden, adaleten, barıştan yana bir çabayla, insan olmanın bilinciyle verebiliyorsak, ölüm bize güzel yüzüyle gelecektir. Ülkemizde ve dünyanın heryerinde siyaseti insandan ayrı insandan bağımsız insanın üstünde gören siyasetçilere deJohn Arbuthnot’un deyişiyle ‘Her siyasi parti, kendi yalanını yutarken ölür’ü hatırlatmak isterim.

Steven Stiles’in ‘Tanrı ölümü nerede duracağımızı bilmemiz için icat etti.’

deyişiyle, ölüm bizi durdurmadan hayatta da durulması gereken yerlerin olduğunu ve bunun önemini hatırlatmak...ve yine son sözü şiire bırakmak...

SONRASI GÖKYÜZÜ, SIRF IŞIK

AÇILDIKÇA AÇILACAK

 

yağmur bekliyorsun

yanan diline bulaşan adı, ahı, yıkasın

zaten sen hep böyle yaparsın

yarım tur döner, uzaklaşır kendinden

bir kızacak ararsın

içimi kemirir, susarsın

kuşkuya keşke banarsın

diyeceğini demez, en denilmesi mümkünsüz

anlaması imkansız

kahroluşa yazgılı, ihtimal hesapları

konuştukça, susarsın...

 

o güzel hatırına, susunun ekseninde

kırıyorum kendimi, orta yerimden

ben de

yan yatık dünyam

dağlanıyor göbeğinden

kurtuluşum

nereye kadar bilmem

ki çok açık

yer yutar bizi aramızdaki bu açık...

 

ne yol kaldı yürünecek

ne kol, aşkla sarılacak

sonrası gökyüzü

sır(f)    ı   ş   ı   k

açıldıkça  a ç ı l a c a k...

 

2013

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler