• BIST 9908.63
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • Lefkoşa 27 °C
  • Mağusa 29 °C
  • Girne 23 °C
  • Güzelyurt 27 °C
  • İskele 29 °C
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 27 °C

Afrika'da 'yeni Ruanda' korkusu

Kamerun'da çoğunluğunu frankofonların (Fransızca konuşan) teşkil ettiği devlet yetkilileri tarafından dışlandıklarını savunan anglofon (İngilizce konuşan) bölgelerdeki protesto eylemleri genişleyerek devam ediyor.
Afrika'da 'yeni Ruanda' korkusu

İSTANBUL-Gaston Yundze

Geçen senenin kasım ayından beri Kamerun'un anglofon (İngilizce konuşan) bölgeleri tam bağımsızlık veya en azından 1961'den 1972'ye kadar uygulanmış olan federalizme geri dönüş çağrısında bulunuyorlar. Bu kesimler, ağırlıklı olarak frankofon (Fransızca konuşan) hükümet tarafından marjinalleştirilmelerini protesto ediyorlar. Cumhurbaşkanı Paul Biya'nın hükümeti ise bu talepleri ve protestoları, kargaşa çıkarmaya yönelik, ölümle cezalandırılabilecek birer eylem olarak ilan etti.

Kuzeybatı ve güneybatıdaki okullar 2016'nın kasım ortasından beri kapalı. İşyerleri de Anglophone Civil Society Consortium (ACSC - İngilizce Konuşan Sivil Toplum Birliği) tarafından organize edilen oturma eylemlerine destek vermek için haftada en az bir gün kapanıyor. Hükümetin okulların açılmasını sağlama teşebbüsleri büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı, zira halk, bu süreçte tutuklananların şartsız salıverilmesini, internetin yeniden aktif hale getirilmesini ve bölgelerin sivilleşmesi taleplerini sürdürüyorlar.

Grevi etkisiz hale getirmeye ve ülkenin başka bölgelerine de sıçramasını engellemeye yönelik bir hamle olarak hükümet ocak ayında ACSC'nin liderlerini tutuklamış ve bölgelerdeki internet erişimini durdurmuştu. İnternet bağlantısının kesilmesi, protestoların şiddet eylemlerine dönüşmesinden ve bu sırada öldürülenlerin ve ordunun sergilediği şiddetin resimlerinin sosyal medya kanalıyla hızlı bir şekilde dolaşıma sokulmasından sonra oldu. Anglofon bölgelerdeki en büyük şehir olan Bamenda'da en az beş kişi öldürüldü.

Federatif yapı kaldırıldı

Protestolar, hükümetin, sadece Fransızca konuşup neredeyse hiç İngilizce anlamayan öğretmenleri ve hakimleri anglofon okullara ve mahkemelere tayin etmesiyle başladı. Böylece bir öğretmenler ve avukatlar grevi olarak başlayan huzursuzluk kısa süre içinde anglofon Kamerunluların çok geniş katılımlı bir protesto eylemine dönüştü. Protestocular bölgenin ekonomik ve sosyal açılardan ihmal edilmesinden olduğu kadar Kamerun'da iki resmi dilin (İngilizce ve Frasızca) olduğunu ilan eden anayasanın da açıkça ihlal edilmesinden şikayet ediyorlar.

Eskiden bir Alman toprağı olan Kamerun, sonradan Birleşmiş Milletler'e (BM) dönüşen Milletler Cemiyeti'nin kontrolü altında 'vesayet altındaki bölgeler' statüsünde 1922'de İngiltere ve Fransa arasında paylaştırıldı. İngiltere kendi kısmını Nijerya'nın bir parçası olarak idare etti ve 1954 yılında bu bölgeye özerklik verdi. Ancak, 1961 yılında gerçekleşen ve daha küçük yüzölçümüne sahip İngiltere Kamerunu'na ya Federal Nijerya Cumhuriyeti'ne ya da Kamerun Cumhuriyeti'ne katılarak bağımsızlık kazanma tercihlerini tanıyan bir halk oylamasından sonra iki Kamerun birleşti.

Yeniden birleşme, hem Fransız hem de İngiliz sistem ve kültürünün her iki kısımda da sürdürüldüğü bir federal sistemi ortaya çıkardı. Ancak, federal sistem, ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Amadu Ahidjo tarafından 1972 yılında kaldırıldı ve İngilizce ve Fransızcanın iki resmi dil olarak yeniden tanınmasıyla birleşik cumhuriyete geçildi. Cumhurbaşkanı Paul Biya 1984 yılında ülkenin ismini, frankofon Kamerun'un iki taraf birleşmeden önceki ismi olan ‘Kamerun Cumhuriyeti’ne çevirdi.

Devlet kademelerinde Fransızca belirleyici

Anglofonlar o zamandan beri Fransızcanın tahakkümüne ve hükümet tayinlerinde marjinalleştirildiklerine dair endişelerini dile getirmekteler. Şu anki hükümette görev yapan 63 bakandan sadece altısı anglofon ve bunlardan sadece biri kabine üyesi. Bu ikinci plana itilme durumu, Güney Kamerunlular Ulusal Konseyi (SCNC) gibi, oldukça aktif ve sesleri çok çıkan ayrılıkçı grupların ortaya çıkmasına yol açtı. Bu grubun 1995 yılında kurulmasından bu yana üyelerinin çoğu ya sokak protestoları sırasında ya da gözaltında öldü; büyükçe bir sayıda üye ise halen tutuklu bulunuyor.

Ayrılıkçı grupların büyümesinin yanı sıra, ana muhalefet partisi Sosyal Demokrat Cephe (SDF) anglofon ve anglofonlarla ilgili hak taleplerinden bulunuyor. 1990'ların başlarında ülkede çok partili sistemin ilan edilmesinden sonra anglofonlar, Güney Kamerun devletinin yeniden kurulması hedefiyle bütün anglofon grupları temsilen bir çatı örgüt oluşturmak üzere bir araya geldiler ve aynı zamanda bu adımların kalıcı bir iz bırakabilmesi için de siyasi partiler kurdular. SDF'nin 1992 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandığı fakat sonuçların halen cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmekte olan Paul Biya'nın lehine açıklandığı söyleniyor. İngilizce ve Fransızca hâlâ ülkedeki iki resmi dil olmakla birlikte Fransızcanın hakimiyeti hem cumhurbaşkanının halka hitaplarında hem de resmi açıklamalarda görülebiliyor. Bu durum, anglofon halk kesimlerinin kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak görmelerine yol açıyor, zira resmi sınavların çoğunda veya işe alımlarda varlık gösterebilmek için daha iyi Fransızca bilgisine sahip olmaları gerekiyor.

Taleplerinin kabul edilmesi için hükümete baskı yapabilmek gayesiyle ayrılıkçı gruplarla federalistler geçtiğimiz ay birleştiler.

Geniş çaplı insan hakları ihlalleri

Anglofon bölgelerde internet bağlantısı kesildiğinden beri iki ay geçmiş durumda ve hükümetin bu bölgelerde bir 'soykırım' yapıyor olma ihtimaline yönelik korkular giderek büyüyor. Şiddet olaylarına sahne olan protestoların kasım ve aralık aylarında, uluslararası toplumun dikkatini çekecek şekilde sosyal medyada yayılmaya başlamasından sonra hükümet internet bağlantısını kesmişti. O zamandan beri, bölgede rastgele tutuklamalar ve işkenceler yaşandığına ve ifade özgürlüğünün son derece kısıtlandığına dair haberler geliyor. Tutuklananlar, ülkenin frankofon kesiminin başkenti olan Yaoundé'ye götürülüyor ve böylece ailelerinden uzak bir yerde gözaltına alınmış oluyorlar. Hükümet bu iddiaları reddetse de bazılarının hapiste öldüğüne dair haberler de var. Öğretmenlerin, avukatların ve öğrencilerin polis ve asker tarafından dövüldükleri protestolar yüzünden Ruanda'da yaşananların bir benzerinin yaşanmasından endişe ediliyor.

Barışçıl göstericilere karşı gerçek mermi ve ağır mühimmat kullanılmasıyla en az beş kişi hayatını kaybetti, birçok kişi de yaralandı. İnternetin yokluğunda, birçok kişi hükümetin ayrılığı veya federalizmi destekleyenleri hedef almasından ve sindirme hamleleri ve cinayetlerin devam etmesinden korkuyor. Hükümet ayrıca SCNC aktivistlerini senelerden beri hedef alıyor ve son durum onlardan tamamen kurtulmak için hükümet tarafından bir fırsat olarak kullanılabilir. Buna ek olarak, ülkenin iletişim bakanı bir müddet önce federalizmi ayrılıkçılığa benzeterek federalizm yanlılarının da aynen SCNC aktivistleri gibi muamele göreceğini kastetmişti.

Protestoların başlamasından bu yana bölge ağır bir askeri işgal altında bulunuyor. Ordunun büyük bir bölümünü frankofon Kamerunluların oluşturması da ayrı bir endişe kaynağı. Ülkedeki 33 generalden sadece üçü anglofon. BM Güvenlik Konseyi (BMGK), terör örgütü Boko Haram'a karşı yürütülen mücadeleyi değerlendirmek üzere ülkeyi bu ayın başlarında ziyaret etti, fakat Inner City Press'in haberine göre ziyaretin ikinci amacı anglofon krizini yerinde gözlemlemekti. Uluslararası Af Örgütü, anglofon bölgelerde tanık olunan tutuklamaları ve internetin kesilmesini kınadı ve tutuklu liderlerin şartsız salıverilmesi çağrısında bulundu. Af Örgütü'nden Ilaria Allegrozzi, "Sivil toplum üyelerinin bu şekilde endişe verici bir tarzda rastgele tutuklanması, gözaltında tutulması ve taciz edilmesi, Kamerun'un da savunmayı taahhüt ettiği uluslararası insan hakları hukukuna ve standartlarına tamamen ters düşmektedir" şeklinde bir açıklama yaptı.

Boru hatları hedef alınabilir

Kamerun petrol ihraç eden bir ülke ve ülkedeki tek petrol rafinerisi SONARA anglofon bölgede. Petrol sektörü, protestolardan henüz doğrudan etkilenmemiş olsa da, bazı protestocuların internet üzerinden yaptığı bazı imalardan dolayı boru hatlarının saldırıya uğrayıp tahrip edilebileceğinden korkuluyor. Ancak, her iki bölgenin de ekonomileri ACSC'nin her hafta organize ettiği 'hayalet kasabalar' yüzünden olumsuz bir şekilde etkilendi. Grev liderlerinin tutuklanmasına rağmen, diaspora hâlâ çok aktif bir şekilde bölgede boykotlar düzenliyor.

Haftalık kayıplar milyonlarca dolarla ölçülüyor. Internetin yokluğu, internete bağımlı birçok sektörün, mesela bankaların bir duraklamaya girmesine sebep oldu. 'Sınır tanımayan internet' isimli uluslararası sivil toplum kuruluşu, internet bağlantısının kesildiği ilk haftalardan bu yana uğranılan ekonomik kaybı 1,5 milyar dolar olarak tahmin ediyor.

Türkiye-Kamerun ilişkileri

Türkiye ile Kamerun arasındaki ilişkiler, her iki ülkenin cumhurbaşkanlarının karşılıklı gerçekleştirdiği ziyaretler ve tesis edilmiş diplomatik misyonlar sayesinde çok sıcak bir seviyede seyrediyor. Ancak Türk işadamları Kamerun'da iş kurma süreçlerinin çok hantal işlediğinden şikayetçi. Bu, ülkedeki sıkı merkezi yönetimden kaynaklanıyor. Kamerun'un 1996 tarihli anayasası, yönetimde adem-i merkeziyeti sağlamıştı ve buna şimdiye kadar uyuldu. Anglofonların mücadelesi, kendi bölgelerindeki idari işlerin üstünde daha büyük bir kontrol elde etmeye yönelik. Bunu yapabilirlerse, devletin üstünden hareket etmek mecburiyeti olmaksızın yabancı ortaklarla müzakerelerde bulunabilecekler.

Başarıldığı takdirde bu adımlar iki ülke arasında ticari ilişkilerini daha kolay yürütülmesine imkan verebilir ve Türk şirketlerinin, büyük çoğunluğunun bulunduğu Douala ve Yaoundé gibi büyük şehirlerin haricindeki yerleri de keşfetmelerini mümkün kılabilir. Ayrıca, krizin başından beri hükümet adem-i merkeziyet sürecini hızlandırmaktan bahsediyor. Bunun gerçekleşmesi, yabancı ortaklar için de büyük bir başarı anlamına gelecek.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

[Kamerun vatandaşı olan Gaston Yundze İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora öğrencisidir. Türkiye’ye gelmeden önce ülkesinde gazeteci olarak çalışmıştır. Kamerun’da sömürge sonrası devlet inşası ve kimlik çatışması alanlarında çalışmaktadır. 'Neoliberal Çağ’da Afrika' başlıklı bir de makalesi yayınlanmıştır.]

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler