• BIST 9915.62
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • Lefkoşa 18 °C
  • Mağusa 20 °C
  • Girne 22 °C
  • Güzelyurt 18 °C
  • İskele 20 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 14 °C

Dersim Katliamı'ndan ilk gelişmeler...

Dersim Katliamı'ndan ilk gelişmeler...

Tunceli’nin Hozat ilçesine bağlı Saka Sure köyü, 1938 yılında 10’u çocuk, 21 kurban vermişti. İddiaya göre Baran ailesinden dokuz, Canan ailesinden de 11 kişi bir samanlıkta diri diri yakılarak öldürüldü. Her iki ailenin evlatları bu yıl katliamın meydana geldiği noktada anıt yapmaya çalışırken, topraktan kimi kemiklerin çıktığı fark edildi. Hüseyin Baran, kemiklerin fotoğraflarını çekerek, toplu mezarın açılması için Hozat Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Başsavcılık, zamanaşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına hükmetti. Baran ailesinin avukatı Cihan Söylemez’in itirazı üzerine kararı değerlendiren Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi, “kemiklerin insan kemiği olup olmadığı, insan kemiği olması halinde ölüm tarihi ve sebeplerine ilişkin araştırma yapılmaksızın karar verildiğini” belirterek, kararı kaldırdı ve soruşturmaya devam edilmesini istedi. Mahkeme, “cenazelerin bulunması amacına yönelik kapsamlı bir kazı ve araştırmanın yapılmasını, bulunması muhtemel kemikler üzerinde laboratuvar analizi yapılarak, insan kemiği olup olmadığının tespitini, insan kemiği olması halinde muhtemel ölüm yılı ve nedenlerinin ve akraba DNA eşleştirmelerinin yapılarak yakınlarına teslimini” istedi.

AİHM’İN KIBRIS KARARINI DAYANAK GÖSTERDİ

tuncelide_dersim_olaylariyla_ilgili_kazi_calismasi_basliyor_h16068

Hozat Başsavcılığı bu kez toplu mezarın bulunduğu mezraya jandarmaları gönderip, “toprak yüzeyinde kemik olup olmadığını” araştırdı. Ve “herhangi bir insan ve hayvan iskeletine ait kemik parçasının görülmediği” gerekçesiyle 26 Eylül’de ikinci kez kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Avukat Cihan Söylemez tekrar itiraz etti. Tunceli Sulh Ceza Hakimi Muhammed Gündoğdu, AİHM Büyük Dairesi’nin Varnava ve Diğerleri/ Türkiye kararını dayanak gösterdi ve Türkiye’nin 1955 ve 1974 yılları arasında kaybolan 15 Kıbrıslı Rum’un başvurusu üzerine 2009 yılında mahkum edildiğini hatırlattı. Hakim Gündoğdu, bu karara göre “15 kişinin akıbetinin ne olduğu ve bu konuda etkin soruşturma yapılması yükümlülüğüne aykırı davranıldığını, kayıp kişilerin akıbetlerinin tespiti ve eğer tespitleri mümkünse kalıntılarının akrabalarına tesliminin gerektiği, Türk hükümetinin buradaki yükümlülüğünün sadece etkin bir soruşturma yapmakla yeterli olmayacağının belirtildiğini” kaydetti. Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına da atıfta bulunan Hakim Gündoğdu, soruşturmaya devam edilmesini kararlaştırdı.

Bunun üzerine savcılık, bugün bölgede kazı yapma kararı aldı. Kazı çalışması için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı'ndan uzmanlar görevlendirildi. Ayrıca maktul yakınlarının talebi üzerine Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Ümit Biçer ile Adli Tıp uzmanı Semih Yıldırım heyete dahil edildi. Kazı çalışması sırasında maktul yakınları Hüseyin ve Suat Baran ile avukatları Cihan Söylemez de hazır bulunacak.

Söylemez, "Dersim katliamı ile ilgili ilk kez pratiğe geçiliyor. Çıkan kemiklerin, öldürülmüş insanlara ait olduğu anlaşılırsa burada bir katliam olduğu belli olacak" dedi.

 

Dersim İsyanı nedir?

Dersim İsyanı veya Dersim Katliamı; Tunceli ili'nde 1937-38 yıllarında merkezi hükumetle Dersim aşiretleri arasındaki anlaşmazlıklar sonucu yaşanan olaylara verilen isimdir. Dersim'de mutlak devlet hakimiyetini sağlamak için Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından harekât düzenlendi. Harekât neticesinde bölgede yaşayan 13.000'den fazla sivil ile 110 asker öldü ve 12.000'e yakın insan zorunlu göçe tabi tutuldu.

Bölge gerek coğrafi yapısı, gerekse merkeze uzaklığı nedeniyle merkezi otoritenin tam sağlanamadığı, ağalık tarzı feodal bağların kuvvetli olduğu bir yapıdaydı. Bu açıdan Osmanlı döneminde de bölgede pek çok ayaklanma yaşanmıştır. Dönemin içişleri bakanlarından Şükrü Kaya 1876 yılından beri bölgeye 11 askeri harekat düzenlendiğini; ancak bir çözüm sağlanamadığını belirterek, bölgenin bu alandaki geçmişini ortaya koyar. Dersim ayaklanmaları olarak adlandırılan, bölgedeki isyanlar arasında bir öncekisi 1916 yılında meydana gelmiştir.

Ermeni Tehciri sırasında da bazı Dersimli Alevi Zaza aşiretler, Dersim Ermenilerini Osmanlı hükumetine teslim etmeyi reddetmiş ve Ermeni kaynaklarına göre 20.000 ile 36.000 arası, Dr. M. Nuri Dersimi'nin anılarında yazdığına göre binlerce savunmasız Ermeni ailesinin güvenli olarak kaçmasını sağlamışlardır. Dersimlilerin 1915 Ermeni Tehciri sırasında takındıkları tutum onların imhasında ayrı bir rol oynamıştır. Yine Nuri Dersimi'ye göre, 1915'te çevre vilayetlerden 30.000'den fazla Ermeni sığınmaları için Dersimliler tarafından Dersim'e getirilmiştir.

 

Bunun yanında Rus işgaline karşı Dersimliler, Osmanlı hükumeti ile bir anlaşma yaparak özerklik vaadi içinde "savunma savaşı"na girerler.Osmanlı idaresinden aldıkları silah-mühimmatla, doğrudan Osmanlı ordusunun emrine girmeden Ruslara karşı durma karşılığında Dersimlilere "bağımsız çatışma hakkı" tanınır. Ruslar geri çekildikten sonra Osmanlı idaresi tarafından Dersimlilere ve bu aşiretlere madalya ve hediyeler verilir. Seyit Rıza ise ayrıca ödüllendirilerek Erzincan'da "İl İdaresi Üyeliği"ne atanır. Dönemin Erzincan valilerinden Sabit Bey yazdığı bir mektupta Seyit Rıza ile ilgili olarak "şimdiye kadar bize din ve namusuyla hizmet etti" ifadesini kullanır. Dersim olaylarının meydana gelmesinde Dersim aşiretlerinin ve önde gelenlerin Ermeni Tehciri'nde Ermenileri kurtarmış olmalarının Rus işgaline karşı kendilerine vaat edilen özerklik durumları ile daha önceki Koçgiri İsyanı'nın etkisi olduğu düşünülür.

İsyancılar, Şeyh Hasan aşiretine mensup olan Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenenince yaklaşık 6.000 kişilik bir grup isyancılara katılmıştır.

Dersimlilerle ilgili raporlar

1920'lerin ikinci yarısından sonra Dersim bölgesini tanımaya yönelik pek çok rapor hazırlanmıştır. Özellikle Hamdi Bey'in 2 Şubat 1926 tarihli raporu, "Dersim gittikçe Kürtleşiyor, mefkureleşiyor, tehlike büyüyor. Dersim, hükumeti Cumhuriyet için bir çibandır. Bu çiban üzerinde kati bir ameliye ihtimalatı elimeyi önlemek, selameti memleket namına farzı ayindir" tespitiyle başlıyordu. İsmet İnönü "Doğu raporları"nda "Erzincan beyleri Dersimlileri maraba adıyla çalıştırıyorlar. Bu bir nevi Erzincan beylerinin Kürt himayesine sığınmasıdır", Genel Müfettiş Cemal Bardakçı, "Dersim'deki huzursuzluğun sebebi açlıktır", Fevzi Çakmak ise "Dersimlileri askere almayın, silah kullanmayı ve savaş taktiklerini öğrenirlerse bize saldırırlar" diyecektir. Fevzi Çakmak aynı zamanda, Dersimlilerin okşanmakla kazanılamayacağını, silahlı kuvvetlerin müdahalesinin Dersimli'ye daha çok etki edeceğini bildirmiştir.

 

Raporlarda en çok üzerinde durulan noktalar ise, aşiretlerin birbiriyle olan ilişkileri, hangi aşiretin hangi dili (Zazaca, Türkçe) konuştuğu, aşiret yapıları, Dersimlilerin gelenek ve görenekleri, aşiretlerin coğrafi sınırları ve nüfuzları, Dersim'in stratejik noktalarıdır. Bunlar üzerine raporlar sunulmuştur ve başarılı bir Dersim Harekâtı için gereken önlemler bu raporlarda tespit edilmiştir.

Tunceli Kanunu

25 Aralık 1935 tarihinde, 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun çıkarıldı ve 4 Ocak 1936 tarihinde Dersim Vilayeti'nin adı Tunceli Vilayeti oldu.

Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükûmet otoritesi kurulamadı.

Dördüncü Umumi Müfettişlik

Dinî ve etnik azınlıkların Türkleştirilmesi sürecindeotoriteyi sağlamlaştırmak amacıyla TBMM 1164 sayılı ve 25 Haziran 1927 tarihli kanunu çıkardı. Bu kanuna göre kurulan umumi müfettişliklerin geniş yönetsel, askerî ve yargısal yetkileri vardı. 1 Ocak 1928 tarihinde Diyarbakır, Elâzığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri, Siirt ve Mardin illerini kapsayan ve merkezi Diyarbakır'da bulunan Birinci Umumi Müfettişlik kuruldu.  Ve Trakya'da yaşanan pogromlardan önce 19 Şubat 1934 tarihinde, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Çanakkale illerini kapsayan ve merkezi Edirne'de bulunan İkinci Umumi Müfettişlik kuruldu 25 Ağustos 1935 tarihinde Ağrı, Kars, Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Erzincan ve Erzurum illerini kapsayan ve merkezi Erzurum'da bulunan Üçüncü Umumi Müfettişlik kuruldu. 6 Haziran 1936 tarihinde tarihî Dersim Bölgesi (Tunceli, Elazığ ve Bingöl) ni kapsayan ve merkezi Elazığ'da bulunan Dördüncü Umumi Müffetişlik kuruldu ve Umumi müfettişliğe Korgeneral Abdullah Alpdoğan atandı.

1936 yılında açılan dördüncü umumi müfettişliğin başına getirilen Korgeneral Abdullah Alpdoğan, mahkeme kararlarını imzalamaya, düzeni ve güvenliği sağlamak açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde yaptığı TBMM konuşmasında Dersim'deki ağalık düzeni sorununu Türkiye'nin en önemli iç sorunu olarak tanımladı.

Öte yandan Hasretyan'ın kitabında yer alan bilginin aksine Atatürk'ün 1 Kasım 1936 tarihli TBMM konuşmasında toprak ile ilgili konuşurken "Dersim" hatta "ağalık düzeni" bile dememiştir. Günümüz Türkçesi ile bu bölüm:

Toprak Kanununun bir sonuca, varmasını, Kamutayın yüksek çalışmalarından beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması, kesinlikle gereklidir.Vatanın sağlam temeli ve imarı buna dayanır. Bundan başka, büyük araziyi modern araçlarla işletip vatana fazla üretim sağlanmasını da özendirmek isteriz.

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler